Melahat Canbaz
melahatcanbaz@windowslive.com
DEĞERLERİMİZ, ANA SÜTÜ GİBİ CANDAN, ANA SÜTÜ GİBİ TEMİZ
20/05/2015 DEĞERLERİMİZ, ANA SÜTÜ GİBİ CANDAN, ANA SÜTÜ GİBİ TEMİZ Toplumların uzun süre tarih sahnesinde kalmasının en büyük nedeni, sahip çıkılan değerler ve kültürdür. Bir çocuk için ana sütü nekadar gerekliyse, kültür ve değerlerin nesilden nesile bozulmadan aktarılması, o kadar önemlidir.
İnsan vücudu için kan hayatsa bir toplum için değerleri ve kültürü o kadar hayattır.Kısacası kültür ve değerleri bir toplumun can damarıdır. Toplum olarak geçmişten günümüze en büyük özelliğimiz, değerlerimize ve kültürümüze olan bağlılığımızdır. İnandıklarımız ve doğru bulduklarımız konusunda hep direten bir toplumuz biz. İnandıklarımız ve doğrularımız için canımızı bile hiçe sayarız, yeri geldiğinde. Geçmişten günümüze şöyle bir bakacak olursak,kültürümüze ve değerlerimize bağlılığımızda, bir çözülme görülmekte. Eskiden şöyle yapardık, böyle davranırdık diye, hep söyleriz.Galiba bunları söyleten de kültürümüzde ve değerlerimizde, bazı şeylerin kaybolması. Toplumun bir ferdi olarak benim de gözlemlerim bu yönde. Şöyle bir geçmişten günümüze baktığımda; eskiden insanlar çat kapı misafirliğe giderdi. Ev sahibi de tanrı misafiridir, diyerek hiç yüksünmezdi. Ama günümüzde bunu düşünecek olursak, aynı apartmanda yaşayan insanlar bile, çat kapı kimse kimseye gitmiyor. Gidilse bile herkes müsait olmadığından, gelen misafiri eskiden olduğu gibi tanrı misafiridir, zaman ayırmakgerekir, en iyi şekilde ağırlamak gerekir, demiyor. Eskiden köylerde, kasabalarda yabancı insanlar yatsınlar, barınsınlar diye, misafirhaneler yapılırdı. Obölgenin yabancısı olan kimse,gittiği yerde bir yatacak yatak bulacağının keyfini sürerdi, ve de hiç parada ödemezdi. Şimdilerde hiç para almadan böyle bir şeyin yapılmasınahiç kimse, razı olmaz. Ayrıca; aynı evin içinde yaşayan aile bireyleri bile, kimin ne yaptığından haberdar değil. Herkes evin bir köşesine çekilmiş, kafasının estiği gibi yaşıyor. Hal böyle olunca günün bireylere yüklediği yükler paylaşılmıyor. Herkes yaşadıklarının ağırlığını, ruhunun derinliklerinde yaşarken, hayattan bir dal daha kopartıyor. Dalları kıra kıra gölgesi olmayan bir ağaç misali, tek başına hissediyor, kendini. Çözülmeden egoya atılan problemler çözümsüzleşiyor, böylelikle psikiyatris, psikolog seansları başlıyor. Aynı ortamı paylaşan ana baba yetiştirdiği evladının psikolojik durumunu algılaması daha kolay. Ayrı odalara çekilen bireylerle göz teması kurulamayınca, evlatların yüreklerinde kopan fırtınayı anlamak oldukça zor oluyor. Ebeveynlerle paylaşılmayan problemler gençliğe de ağır geliyor. Değerlerimizin ve kültürümüzün yara almasının bir başka sebebi de gelişen teknolojinin getirdikleri. Teknolojinin gerektiği gibi kullanılamaması. Teknolojik aletlerin başında telefon ve internet geliyor. Biz teknolojiye ya adapte olamıyoruz, ya da uç noktalarda kullanıyoruz. Bu gün maddi sıkıntısı olan asgari ücretle çalışan bireylerin elinde, son teknolojiye sahip cep telefonları . Oturulan ortamda masaya telefonu koyarken vavs dedirtecek telefonlar, kullanıyoruzbiz. Japonlar bile biz kadar telefon değiştirmiyorlar. Herkes , telefona bak!desin de yiyecek ekmeğimiz olmasın hiç önemli değil.Eskiden ihtiyaçlarımızda önceliği olanlar önemliydi, şimdilerde ise başkalarının ne diyeceği. Bizim oralarda bir atasözü vardır. Küpteki bulguru kim göre, baştaki boymayı el göre, diye. Bu günkü gelinen nokta maalesef bu. Teknoloji dedik te, bir başka gelişme internet, dünyaya açılan kapı. Facebook ,twitter, vs. sanal alem iletişim ağları.Eskiden bizim toplumumuzda sır tutanlar makbul tutulurdu. Ailenin yaşadıkları dört duvar arasında kalırdı. Şimdilerde deşifre edenler makbul tutuluyor. İnternetin başına geçen; kim ne yemiş, ne yapmış,kiminle nereye gitmiş onun peşine düşmüş. Hiç kimse dünyada ne oluyor ,insanlar ne gibi sıkıntılar çekiyor, hangi hastalıklar neden bu kadar yaygınlaşıyor kimsenin umurunda değil. Farkında değiliz ama, aile gibi kutsal varlığımızıda tehdit bu gibi iletişim ağları. Ailemiz enbüyük zenginliğimiz. Ben en büyük zenginliğin aile zenginliği olduğunu düşünüyorum. Benim bu düşünceme katılan bir sürü insanın olduğunu da biliyorum. Gerçekten en büyük zenginliğimiz aile zenginliğimizdir. Bir televizyon reklamında yaşlı bir dedemiz, her şey gider; mal mülk, şan, şöhret, ailen kalır diyordu. Ne güzel de ifade ediyordu ailenin önemini. Her şey gider ailen kalır.Gençliğin gider ,kariyerin biter, mal mülkse bir kıvılcımla son bulur.Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, zenginliğine güvenme bir kıvılcım yeter. Bu atasözü de çok manidar. Peygamber Efendimiz (SAV) komşusu aç yatıp, kendisi tok yatan bizden değildir ,demiştir. Komşusu açlıktan ölecek bu zamanda kimsenin ruhu bile duymaz.Maalesef gelinen nokta bu. Bunca güzelliklerin yok olmaması bizim elimizde. Hep yakınmak, hep yakınmak. Çözümsüzlüğün ta kendisi. Yakınmaktan ziyade bir şeyler yapmanın zamanı geldide geçiyor bile. Unutulan akrabalar, bir köşede kendi hallerine terk edilmiş ninelerimiz, dedelerimiz, analarımız, babalarımız. Tanımadığımız, ne yaptıklarından haberdar olmadığımız akrabalarımız. Facebook sayfasında hiç tanımadığımız insanların ne yediği ,ne içtiği, kiminle ne yaptığı bizi ilgilendirmemeli. Enerjimizi tanımadığımız insanların hayatlarına sarfetmeyelim. Komşumuz olan Hatice ninenin ne yaptığını merak edelim. Hatice ninenin, yaşının gereği yetişemediklerini yetişmek için efor sarfedelim. Galip amcanın bakılıp bakılmadığını, kışın sobasının yanıp yanmadığını merak edelim. Elimizden bir şey geliyorsa onu yapmak için zaman harcayalım. Problemleri çözümü varken çözelim. Bir birimizin gözlerinin içine bakalım. Evimiz dağınık olsa bile misafir kabul edelim. Komşumuzun kapısını, biten bir fiske tuz için çalalım. Tuzu alırken komşumuzun ruh halinden de haberdar olalım. Çocuklarımız yaşıtlarıyla büyüsün. Komşumuzun çocuğuyla misafir odasında evcilik oynamasına izin verelim. Bırakın, divan örtülerimiz kaysın. Mutfağımız dağılsın. Gelen kişiye tanrı misafiridir, diyelim. Bizim kültürümüzde misafir dokuz nasiple gelir, birini yer sekizi kalır, anlayışı vardı. Bunlar şimdi nerde, nerde bu anlayış. Benim evim en lüks olsun, kullandığım malzeme en son ürün olsun, hep bende olsun ,bu anlayışları bir kenara bırakmak lazım. Öldükten sonra gideceğimiz yerde belli, ne kadar yere yatacağımızda. Bu kadar gereksizşeylerle uğraşmayı bırakalım. Enerjimizi doğru yerlere kanalize edelim. Bizi mutlu edecek şeyler yapalım. Bize ihtiyacı olan bir yaşlıya yaptığımız yardımın vereceği huzuru, ne facebook nede başka şeyler verir. Başkalarının ne yaptığını değil, akrabalarımızın ne halde olduklarını merak edelim. Hasta çocuğu olan komşumuzun, yükünü hafifletmek için uğraşalım. Ne olursak olalım bir olalım. Bütün bu değerlerimizi ve kültürümüzü sahip çıkalım.Bizden sonra gelecek nesillere bırakacak bir şeylerimiz olmalı. Atalarımız bunu da böyle yaparmış, diye minnetle ansınlar bizleri. Her neslin en asli görevi, teslim aldığı değerleri ve kültürünü kendinden sonraki nesile aktarmaktır. Kimse bu görevi üzerinden atacak fırsat kollamasın. Herkes üzerine düşen görevi yaparsa ,hiç problem çıkmaz. Değerlerimizi, kültürümüzü, gelenek ve göreneklerimize sahip çıkalım. Bizi biz yapan, ancak değerlerimiz ve kültürümüzdür. Aile bağlarımızı kuvvetlendirelim. Akrabalarımızı ziyaret edelim. Bayramlarımızın sahil kenarlarında tatil yapma günleri gibi algılanmasına, karşı çıkalım. Bu bayramda Antalya’ya tatile gideceğiz, gelemiyeceğiz anne, baba, diyen evladımıza hayır, diyelim. Bayramlarımız tatil günlerimiz değildir.Vereceğimiz küçük bir taviz bir neslin yok olmasına sebep olabilir. Malımızı, mülkümüzü,kariyerimizi herşeyimizi kaybedelim, kültürümüzü ve değerlerimizi asla. Değerlerimizin ve kültürümüzün asırlarca yaşaması ve yaşatılması ümidiyle, sağlıklı günler dilerim. Melahat CANBAZ Eğitim Bir- Sen Acıpayam Temsilciliği Kadınlar Komisyonu Başkanı
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
VEFA İNSANA YAKIŞAN YÜCE BİR ERDEMDİR - 17/11/2019 |
VEFA İNSANA YAKIŞAN YÜCE BİR ERDEMDİR |
KİŞİLİĞİNİ TAMAMLAMIŞ İNSAN - 28/03/2017 |
KİŞİLİĞİNİ TAMAMLAMIŞ İNSAN |
HASET ETMEK - 10/06/2016 |
HASET ETMEK |
KARANLIĞIN EN KOYU OLDUĞU AN, AYDINLIĞIN EN ÇOK YAKLAŞTIĞI ZAMANDIR - 19/01/2016 |
KARANLIĞIN EN KOYU OLDUĞU AN, AYDINLIĞIN EN ÇOK YAKLAŞTIĞI ZAMANDIR |
SABIRLA YENEN KORUK HELVA OLUR - 04/11/2015 |
SABIRLA YENEN KORUK HELVA OLUR |
DİKKAT İŞ VAR! - 25/08/2015 |
DİKKAT İŞ VAR! |
ZAMANI YÖNETMEK - 03/07/2015 |
ZAMANI YÖNETMEK |