sitene türk bayrağı

   


Metin ALKAN
metin_alkan_20@hotmail.com
OSMANLI DEVLETİNİN YIKILMASINDA ROL OYNAYAN ÜÇ YAHUDİ
12/09/2022
OSMANLI DEVLETİNİN YIKILMASINDA ROL OYNAYAN
KARANLIK ÜÇ YAHUDİ
Osmanlı Devletinin son zamanları özellikle devletin her kademesinde etkin olan yahudiler içerisinde şu üç isim ve yaptığı faaliyetler Osmanlı Devletinin yıkılmasında ve Kurulan Cumhuriyet de yapılan yanlışların gerisinde ki karanlık güçlerdir.
Emanuel Karasu Kimdir?
Selanik doğumlu musevi asıllı -İspanyol yahudilerinden- Osmanlı siyaset adamı, avukat, II. meşrutiyet'ten sonra meclis-i mebusana girdi. 31 mart'ın ardından II. Abdülhamit'e tahttan indirildiğini bildiren kurulda yer aldı. 1912 ve 1914 yıllarında iki sefer daha mebus seçildi. Birinci Dünya Harbi sırasında iaşe müfettişliğine getirildi. Bu görevi sırasında büyük çapta yolsuzluklar yapmış ve servetini bu yolla kazanmıştır.Mondros Mütarekesinden sonra İttihat ve Terakki üyeleri savaş suçlusu olarak soruşturmaya tabi tutulunca, İtalya'nın Trieste şehrine kaçtı ( Emanuel Karasu, Libya'nın İtalyanlar tarafından işgal edilmesine yardımcı olmuş ve bu yardımından dolayı Osmanlı topraklarından kaçınca kolaylıkla İtalyan vatandaşlığı hakkı alabilmiştir.) Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1930'larda döndü. 1934'te son nefesini verdi. Arnavutköy'deki Sefarat Mezarlığı'nda gömülü. Adının çift m ile yazıldığı mezar taşında şöyle deniyor: "İkinci Meşrutiyet'in ileri simalarından İstanbul Mebusu Emmanuel Karasu. Ölüm tarihi: 1934." Mezarlığın kayıtlarına göre 1 Haziran 1934'te toprağa verildi. Amcasının oğlu danone'nin kurucusu izak karasu'dur. Karasu; siyonizmin baş uygulayıcısıdır. İtalyan Hahambaşıdır.1897 Basel Konferansı toplanır.Kararlar alınır.Karasu'ya bu kararları pratiğe geçirme görevi verilir.1903'e dek bütün Osmanlı"yı, Osmanlı sultanlarını didik didik inceleler.5 sene hazırlık yaptıktan sonra,kararını verir:"Ben gelip Selanik"e yerleşmeliyim. Benim için en güvenli muhit orası."
Emanuel Karasu, daha işin başlangıcında Avrupa'dan gelen siyonistlerle Filistin'i istemek için saraya gitmişti: ‘Emanuel Karasu da 1898'de Sultan Hamid'den Filistin'de kurulacak Musevi yurdu için, Kudüs Sancağı içindeki Çiftlikati hümayunların önce kendilerine satılmasını, padişah'ın bu öneriyi reddi üzerine 99 yıl kiralanmasını isteyen Siyonist heyetine katılmıştı.' Karasu, siyonistlerin II. Abdülhamit'e Filistin'e Yahudi göçünü kabul ettirmek uğrunda görüşmelerinin devam ettiği günlerde Herzl gibi II. Abdülhamit'e dostane tavırlarla yaklaşmaya çalışmıştı. Padişahın siyonistlere red cevabı sonucu, Karasu da daha sonra II. Abdülhamit'e karşi olacaktır.Bernard Lewis, Selanik Yahudilerinin yalnız mason locaları aracılığıyla Jöntürklere büyük destek verdiklerinden ve bu destekte Emanuel Karasu'nun "önemli bir insan" olduğundan söz eder."
İttihat ve Terakki"yi önce dernek olarak kurar. Osmanlı"nın içinde ilk Mason Locası"nı açtı: Önce Selanik'te, Makedonia Risorta, ardından İzmir'de, Bursa'da, İstanbul'da. Mason locasının ilk başkanı,üstadı idi.Selanik'teki sivilleri ve askerleri mason yaptı. Askerleri etkileyerek Sultan Abdülhamit"in üzerine gönderdi. İsyan ettirdi. Hareket ordusu dediğimiz hareketin temelinde yatan budur. Sultan Abdülhamit"e yaveri, "Padişahım emredin, bunları derhal tevkif edeyim, gücüm var" dedi. "Hayır" dedi Sultan, "Bunlar benim tebaamdır, ben kan dökülmesini istemiyorum, ne istiyorlarsa söylesinler yapalım." Ne istedi bunlar? Meclis-i Mebusân"ın yeniden açılmasını. Meclis-i Mebusân"ı 1878"de işbaşına gelir gelmez, Sultan Abdülhamit neden kapatmıştı? Dedi ki, "Ya bu nasıl İslâm meclisi? Devlet İslâm devleti ama meclisteki çoğunluk gayrimüslimlerden oluşuyor. Rum, Ermeni ve Yahudi"ler çoğunluğu teşkil ediyor. Niye Anadolu insanı karasaban peşinde koşuyor, Rum, Yahudi, Ermeni milletvekili oluyor? Böyle İslâm Meclisi olmaz" dedi kapattı. 30 sene kapalı kaldı. Asker baskısı ile 1908"de yeniden açıldı.
Emanuel Karasu, Selanik milletvekili olarak Meclis"e geldi. Yine çoğunluk gayrimüslimlerdeydi."1908 Jöntürk İhtilali sonrası, İstanbul yurt dışı ve yurt içinden gelen siyonistlerle dolmuştu. Bu durumdan yararlanan, Dünya Siyonist Örgütü lideri David Wolffsohn da İstanbul'a gelmişti. İstanbul'da etkin, yurt dışından gelen siyonistlerden ikisi Dr. Victor Jacobson ve Vladimir Jabotinsky idi. Yerli siyonistlerden Emanuel Karasu, Hayim Nahum, Nissim Ruso, Behar Efendi vb. de İstanbul'da toplanmışlardı." Siyonistlerin iyice yörüngesine giren Hayim Nahum, Siyonist Örgütü ile Jöntürkler arasında arabuluculuk görevi yapıyordu. Jacob M. Landau'ya göre, Jöntürklere en etkili üç siyonist isim, Hayim Nahum, Emanuel Karasu ve Moiz Kohen idi.""JönTürklerin yönetimindeki Türkiye'de, siyonizmi dolambaçlı yollardan ya da bir çesit"muhlisine husul" yöntemiyle hedefine ulaştırmak uğrunda en ilginç çalismayi Emanuel Karasu ve Dr. Jacobson yapmak istemişlerdi. Emanuel Karasu tarafından, Şubat 1909'da Filistin'i de içerisine alacak şekilde "Osmanlı Göçmen Kumpanyası" kurulmuştu. "Osmanlı" deyişiyle genelleme yapılmaktan amaç, Yahudiler üzerindeki Jöntürklerin kuşkusunu dağıtmaktı. Emanuel Karasu'nun bu girişimi, "politik özerklik hedefine doğru ilk adımdı." İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin başını çeken Ahmet Rıza, Enver Paşa, Talat Bey ve Nazım Bey Filistin'e yahudi göçünün Osmanlı devletine yarar sağlayacağını iddia ediyorlardı. Oysa onların bu iddiaları mason localarından aldıkları telkinlere dayanıyordu. Bir yıl içerisinde Sultan Abdülhamit"e hal kararı aldırdı.27 Nisan 1909 Salı günü öğleden sonra dört kişilik heyet Abdulhamid'e gider. Sözcü Emanuel Karasu'ydu.Selanik Mebusu Karasu, Meclis-i Milli'nin Abdülhamid'in hal'ine karar verdiğini, kendilerinin bunu tebliğle görevlendirildiklerini söyledi ve hükmü üç sözcükle özetledi: "Millet sizi istemiyor." Abdülhamid: "Bir Türk padişahına ve İslam halifesine hal kararını bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı? Emanuel Karasu (Yahudi), Aram Efendi (Ermeni), Esat Toptani (Arnavut) ve Ahmet Hikmet Paşa (Abdülhamit'in uzun süre yaverliğini yaptıktan sonra muhalefet saflarına geçen Gürcü).
Kendilerinin en güvenli saydıkları Selanik"e sürgüne gönderildi.Karasu mason localarını kullanarak İttihat ve Terakki"yi parti haline getirdi. Meclis"te çoğunluk Emanuel Karasu"nun elinde idi. Kendisine bağlı olan askerleri ordunun başına getirdi. Harbiye Nazırı yaptı, ordu kumandanı yaptı. başkumandan yaptı. Askeri gücü eline aldı. Siyasi ve askeri gücü eline alınca, sıra plânın ikinci aşamasına gelmişti, Osmanlı yıkılmalı idi.Önce Libya"yı İtalyanlara verdi. Ne gibi hilelere başvurarak verdiği tarih kitaplarında yazıyor. Sonra Bulgar"ı, Yunan"ı, Rus"u birleştirdi. Balkan harbini çıkarttı. Bunlar Yeşilköy"e kadar geldiler. Hiç lüzumu yokken, Osmanlıyı cihan harbine sokturttu. Siyonistler Cihan harbini büyük İsrail"i kurmak için çıkarttılar.Osmanlı"yı harbe sokmak için Alman askerlerine Osmanlı askerinin elbiselerini giydirip Sivastopol"ü bombalattılar. Rusya"ya harp ilân ettirdiler. Galiçya"dan Yemen"e kadar 30 cephede savaştırdılar Osmanlı askerini. Çanakkale onlardan sadece bir tanesiydi. Osmanlı, bütün dünya ile 4 sene boyunca savaş halinde kaldı.Osmanlı bunu 4 sene sürdürdü, her biri birer Çanakkale gibi destanlardı bu 30 cephenin hepsi. Sonunda bitap düştü Sevr"i imzalattırdılar.
Sabatay Sevi Kimdir?
1626'da İzmir'de yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Din adamı olarak yetiştirilen Sabetay Sevi, 39'uncu yaşının eşiğinde yoğun bir mistisizme saplandı. Toplumu kurtarabilecek ilâhi bir güce sahip olduğunu söylemeye başladı ve 31 Mayıs 1665 tarihinde Mesih olduğunu ilân etti. Yahudi inancına göre Mesih (kurtarıcı), kendilerine bu günkü İsrail topraklarında bağımsız bir devlet kuracak ve dünyanın dört bir yayına dağılmış olan Yahudiler'i bir araya toplayacaktır. Sabetay Sevi, haham olarak sinagoglarda ateşli konuşmalar yaptı ve taraftarlarının sayısını her gün arttırdı. Avrupa'dan Yemen'e, Kuzey Afrika'dan Anadolu'ya kadar geniş bir coğrafyada yaşayan insanlar arasında dalgalanmalar, kaynaşmalar oldu. Bunun sonucunda heyecan kasırgası ile Yahudiliğin resmî tutumundan ayrı, yeni ve radikal bir akım doğdu.
Bu akım, Hristiyanlar arasında etkileşimlere, Müslümanlar arasında ise sert ve ciddî tartışmalara yol açtı. İnsanlar, Sabetay Sevi'ye tapmaya, sinagoglardaki konuşmalarından sonra taşkınlıklar yapmaya başladılar. Kimse, neler olabileceğini kestiremiyordu. Sabetay Sevi, oluşmasına yol açtığı heyecan seline kapıldı. Taraftarlarıyla birlikte Osmanlı Devleti'nin başşehri Istanbul'a doğru yürüyüşe geçti. Bu olay üzerine Sevi tutuklandı ve yargılandı.
Sultan Dördüncü Mehmet, çok uzun süren yargılamayı perde arkasından takip etti. Yargılama sonunda Sabetay Sevi'nin önüne iki seçenek kondu: İddialarından vazgeçmezse öldürülecek, Müslümanlığı kabul ederse, hayatı bağışlanacaktır. Sevi: "Bu can bu bedende olduğu sürece Müslüman'ım." der, Aziz Mehmet Efendi adını alır. Taraftarlarının bazıları bu ihaneti kabullenmez ve intihar ederler. Çoğunluk ise Müslümanlığı kabul eder. Mesih, yâni kurtarıcı, kendisini kurtarabilmek için dinini değiştirmiştir. Bir müddet sonra da taraftarları arısındaki intiharları durdurabilmek ve insanları kendisine çekebilmek için bir çıkış yapar: Cübbesinin içine bir kuş yerleştirerek topluluğunun huzuruna çıkar. Burada cübbesinin önünü açarak sakladığı kuşu uçurur. "Can bedenden çıktı." Diyerek, eski dinine döndüğünü îma eder.
Sabetay Sevi ve yandaşlarına, dinlerinden döndükleri için, 'dönme' veya 'avdeti' denilir. Fakat onlar, İslâmiyet'i kabul ettiklerini söylemelerine, görünüşte Müslüman gibi hareket etmelerine rağmen, gerçekte Musevîliğe inanmaktadırlar. Bu durum, yetkililerin gözünden kaçmaz. 1676 yılında Arnavutluk'a sürgüne gönderilirler ve Sabetay Sevi, aynı yıl Arnavutluk'ta ölür.
Hayim Naum Kimdir?
Osmanlı Devleti'nin son Hahambaşısı olan Hayim Naum, ömrü boyunca çevirdiği entrikalarla ün yaptı. II. Abdülhamid, Ittihat Terakki, Mütareke Yillari ve Cumhuriyetin kurulusu aşamalarında, tüm iktidar değişikliklerinden zarar görmeden faaliyetlerini devam ettirdi.
Hem itilaf hem de ittifak devletlerinin yetkilileriyle siki bir şekilde görüşmelerde bulunacak kadar etkili olduğu gibi, arkasında büyük bir gücü bulunduran karanlık bir şahıstı. İsmet İnönü ile çok yakin bir ilişki içine girerek Lozan Konferansında danışmanlık yaptı.
Naum, 1873 yılında Manisa'da doğdu. 1893-97 yılları arasında Fransa'da eğitim gördü. Burada, Uygulamalı Yüksek Araştırmalar Okulu Dini Bilimler bölümünü bitirdi. Yasayan Doğu Dilleri Özel Okulu'nda Farsça ve Arapça dilleri alanında eğitim görerek mezun oldu. Bu eğitimi sırasında sürgünde bulunan Jön Türklerle yakin temaslarda bulundu. Hayati boyunca en büyük desteği, Yahudi-Alyans örgütünden gördü. Yaptığı bütün çalışmaları ve girişimleri rapor edercesine bu örgüte yazdığı mektupları vasıtasıyla bildirdi. Bu amaçla neredeyse haftada birkaç kez mektup yazdığını görmekteyiz.
Bu büyük Yahudi örgütünün en önemli çalışanları ve aktif üyeleri din adamlarından oluşuyordu. İlk baslarda tutucu din adamları yerine ilerici hahamları desteklemek ve etkilerini arttırmak maksadıyla kurulan ve kendilerini Siyonistlere karşı göstermelerine rağmen, özellikle Osmanlı Devleti'nin yıkılmasına paralel olarak İsrail Devleti'nin kurulması aşamalarında önemli etkilerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Fransa'dan döndükten sonra (1897) Alyans adına fiili olarak çalışmaya başladı.
Önce örgütün desteğiyle İstanbul'daki Haham Okulunda müstakbel kayınpederi Abraham Danon'un yardımcılığına getirildi. Bu tarihten itibaren Yahudi cemaatinin yönetimini eline geçirmek için uygun zamanı kollamaya başladı. Devlet kademelerinde etkili olmanın önemli bir göstergesi olan Hahambaşılığa geçmek için uğraştı. Bu isteği, Alyans örgütü tarafından da benimseniyordu. On yil boyunca cemaat içindeki basamakları bir bir çıktı. Bu arada örgütün izin ve yönlendirmeleriyle 1899 yılında görev yaptığı okulun yöneticisinin kızıyla evlendi. Naum, yükselişine katkıda bulunacak her yola başvurmaktan çekinmedi.
Sultan'ın kitaplığında görev almaya çalıştı. 1900-1904 yılları arasında Yüksek İstihkam ve Topçu Okulu'nda Fransızca öğretmenliği yaptı. Aralarında İsmet İnönü'nün de bulunduğu öğrencilere ders verdi.
II. Meşrutiyetin ilanından sonra, ileride istifade etmek üzere bazı subaylarla çok yakin ilişkiler içinde bulundu. Nitekim, bu ilişkiler savaş sonrası dönem için önemli bir zemin oluşturacak, hem içerde hem de yurt dışında geniş çaplı faaliyetlerde bulunmasına imkan sağlayacaktır. II. Meşrutiyetle birlikte Naum ve dolayısıyla Yahudi örgütleri siyaset alanındaki faaliyetlerine hız verdiler. Yaptıkları yayınlarla Jön Türk hareketini desteklediklerini beyan ettiler. Alyans'ın isleri daha da gelişti. Devrin yöneticileriyle ilişkiler daha da hızlandırıldı. Bu arada Naum önce Hahambaşı vekili ve kısa bir süre sonra da Hahambaşı seçildi (1909). Bu göreve geldikten bir süre sonra Edirne, Selanik, İskenderiye, Kahire, Sam, Beyrut ve İzmir'i içine alan geniş kapsamlı bir geziye çıktı. (1910).
Naum, Yahudilerin Filistin'e gidip yerleşmelerine, arazi satın almalarına önemli bir engel teşkil eden ve II. Abdülhamit tarafından uygulamaya sokulan "kırmızı pasaport" uygulamasından kurtulmak için girişimlerde bulundu. İttihat ve Terakki bu uygulamaya Eylül 1913 yılında son verdi. Diğer taraftan çok sayıda Yahudi'nin Osmanlı vatandaşlığına geçirilmesi için her türlü yola başvurdu. İdarecilere baskı kurma yoluna gitti ancak, basarili olamadı. Naum'un en büyük özelliklerinden birisi, kim olursa olsun iktidarda bulunan hükümetin adamı gibi davranmasıdır. Sultan Abdülhamit devrinde saraydan yana, İttihat ve Terakki iktidarı boyunca Jön Türklerle beraber, Mütareke yıllarında mevcut hükümetin yanında, Kurtuluş Savaşı'nda Kuva-yı Milliyeci'dir.
Lozan'daki barış görüşmelerinde Türk heyetinin danışmanı ve sonrasında M. Kemal'in adamıdır. Is bitiricidir, girişimcidir, içte ve dışta her hükümetle direkt bağlantı kurabilen, resmi sıfatı olmadığı halde resmi görevli gibi hareket eden, din adamından çok diplomat, bürokrat, siyaset adamı, elçi. Kendi ifadeleriyle ilk resmi görevi, Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Çanakkale Savaşı öncesinde uzlaşmayı sağlamak. Ancak, İngiltere ve Fransa'nın tekliflerinin ağır bulunması ve Osmanlı Devleti'nin reddetmesi ile basarisiz olur. Güya, Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu durum, "çatışmanın uzamasını önleyebilecek bir barış görüşmesine uygun değildir" 1918 yılında çıktığı yurt dışında, tarafsız kesimleri Türk davasına kazanmaya çalışmaktadır. Bu sebeple Fransız ve Alman gizli servislerinin takibine uğrar. Bu maksatla Siyonist liderler ve Yahudi kökenli önemli kişilerle görüşmeler yapar.
Naum'un, sinsi faaliyetleri hakkında çok önemli tespitlerde bulunanlardan birisi de Lozan görüşmelerindeki Türk heyetinde bulunan Rıza Nur'dur. Naum'un Londra ile Ankara arasında sürekli gidip gelmesi dikkat çekicidir. Görüşmeler devam ettiği sırada Paris gazetelerinden birinde çıkan bir haberde Naum, "Merak edilmesin, İsmet benim ahbabımdır. Sözümden çıkmaz. Gider isi düzeltirim" ifadeleriyle düşman tarafına garanti verirken, arkasından, "Ben geliyorum. İşi düzelttim. Size mühim haberim var. Sakin ben gelinceye kadar görüşmeleri kesmeyin" seklinde bir telgrafı İsmet İnönü'ye yollar. Yani, Fransız basınına göre Frenk taraftarı, Türklerin yanında Türk taraftarı!.. Rıza Nur, bu davranışlar karşısında öfkesine hakim olamadığını ve Hahambaşının gelişi sırasında gazete haberini kendisine fırlattığını aktarmaktadır. "Herif dalavereye kalksa fena haşlayacaktım. Kalkmayıp bu tarzda dökülünce öfkem geçti. Gazeteyi kendisine verdim. Bu beyanatın nedir dedim. Sapa oturdu. Herif kafa tutmuyor ki. Hamur gibi yumuşak. Yalnız, soğuk muamele ve çabuk defettim gitti." Rıza Nur, bütün tersleme ve kovmalarına rağmen Naum'un Türk heyetinin yanından ayrılmadığını, özellikle İsmet İnönü ile çok siki-fikir olduklarını sert ifadelerle dile getirmektedir. İnönü'yü ikaz ederek; bu kişiden fayda gelmeyeceğini, fikir ve düşüncelerimizi, görüşmelerimizi anında karşı tarafa sızdırabileceğini nakletmektedir. Buna karşılık Naum'un İnönü'ye; bütün İngiliz ve Fransız yöneticilerini tanıdığını, hepsinin ahbabı olduğunu, işleri istediği gibi yaptırabileceğini söylediğini, aktarır.
Naum, bir taraftan görüştüğü kişilerin adamıymış gibi hareket ederken diğer taraftan İslam aleyhtarlığı faaliyetleri ile de dikkat çekici etkilerde bulunmuştur. "Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun'i istiklal isinde gizli anlaşmanın müessiri tek kelime ile Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, simdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum'dur." Naum, Amerika'da önemli faaliyetler içinde bulunduktan sonra Yahudi kökenli İngiliz Lord Gürzon ile çok yakin münasebetleri olup, su teklifte bulundu: "Siz Türkiye'nin mülki tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslamiyeti ve İslami temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum."
Naum, dışarıda bu faaliyetleri sürdürürken, Ankara'ya da gelerek İnönü ve M. Kemal ile dostluk kurdu. Naum'un gizli faaliyetleri hakkında bilgi verenlerden bir tanesi de Rauf Orbay'dır. Orbay, hatıralarında; "İsmet Pasa, anlaşıldığına göre, Lozan'da İngilizlerle bir nevi gizli ara buluculuk rolü oynayan, İstanbul'un Hahambaşısı Hayim Naum Efendinin telkinleriyle, ‘Hilafetin artik ne şekilde olursa olsun Türkiye'de devamına müsaade edilmeyip derhal atılması lüzumu' fikrini tamamıyla benimsetmiş bulunuyordu." tespitinde bulunmaktadır. Lozan görüşmeleri sırasında müşavir, kâtip, gazeteci gibi sıfatlarla heyete dahil olan ve türlü hırsızlıklara, casusluklara adi karışanlardan biri olan Naum, gösterdiği başarılardan ötürü kendisini destekleyen örgütü tarafından, Yahudilerce en büyük Hahambaşılıklardan biri olarak kabul edilen Mısır Hahambaşılığına terfi ettirildi. Lozan'dan sonra Türkiye'ye dönmeyen Naum, bundan sonra Mısır'da faaliyetini sürdürdü. Rıza Nur, Naum'u deşifre ederken para ve sahtekârlık konusundaki özelliklerine de atıfta bulunmakta ve tek tek benzeri kişiler hakkında bilgi vermektedir. Rıza Nur'un iddialarını, bizzat Naum'un hakkında övücü ifadelerle hayatini konu alan ve yazışmalarını aktaran eser doğrulanmaktadır. Bu iddialardan bir tanesi İttihat ve Terakkiye ait paralar ve belgelerin yurt dışına kaçırılması olayıdır. Eserde, Naum'un Sadrazam İzzet Pasa tarafından, İtilaf Devletleri ile bağlantı kurmakla görevlendirildikten sonra 25 Ekim 1918 tarihinde özel bir yata binip Romanya'nin Köstence Limanına doğru yola çıktığı belirtilmektedir. İşte bu sırada çok miktarda altın ve belgeler de kaçırılmıştır. Eserde, söz konusu paraların kaçırıldığını reddetmenin aksine, Naum tarafından değil de yakin çevresinde bulunan bir Yahudi banker tarafından İsviçre bankalarına transfer edildiği kaydedilmekte ve hırsızlık tescil edilmektedir. Naum, iddiaya göre Kemalistler tarafından yari resmi bir görevle Paris'e gönderilmiştir. Kendisinden istenen, etkili olduğunu iddia ettiği çevrelerle görüşerek Türk mücadelesine taraftar sağlamak, aleyhteki düşünce ve fikirleri izale etmek, Fransız kamuoyunu rahatlatan faaliyetlerde bulunmaktı. Ancak, Naum, gittiği her yerde Doğuda bulunan Yahudilerle ilgili olarak görüşmelerde bulundu. Bu arada Türk tarafının bir temsilcisi rolünü de amacına ulaşmada basamak olarak kullandı. Nitekim, 1921 yılında Amerika'da bulunduğu sırada bizzat örgütü Alyans ile ilgili faaliyetlerde bulundu ve örgüt tarafından kendisine verilen görevi yerine getirdi. Ama, o Ankara'ya, her zaman Türklerin lehinde çalışmalarda bulunmak üzere, yurtdışındaki dostlarını Türk davasına kazandırmaya çalıştığını, ifade etmekteydi. Bu girişimleri sayesinde, 1900'lü yıllarda, İstihkam ve Topçu Okulu'nda öğretmenliğini yaptığı İsmet Paşa'nın Başkanlığındaki Türk heyetlerine danışman olarak eslik etmeyi başardı. Naum, bağlı bulunduğu Alyans örgütünün başkanına düzenli bir şekilde mektup göndererek ayrıntılı bilgiler verdi. 27 Nisan 1919 tarihli ve İstanbul'dan başkanına yazdığı mektubunda dış bağlantıları hakkında önemli bilgiler vermektedir. "İtalyan temsilcileriyle ilişkilerim çok iyi. Savaş sırasında tapınaklarına, mezarlıklarına, bankalardaki paralarına bile el konmak istenilen İtalyan cemaatinin yararlarını korudum. Amerika ile ilişkilerim hep çok iyi oldu. Amerika'ya dönmek için Filistin'den gelmiş Amerika Yahudileri konusunda başarılı girişimlerde bulundum. Türk ve Filistin Yahudilerini, Ermenilerin ve Yunanlıların alın yazısından kurtarmama rağmen beni hala Siyonizmin karşıtı olmakla suçluyorlar."
Naum'un, Lozan sonrası en büyük hedefi, artik, Yahudi devletinin Filistin'de yeniden kurulması için Alyans adına çalışmaktı. Dolayısıyla İstanbul'dan ayrılarak Mısır'a taşındı. 1925 tarihinden itibaren Mısır ve Sudan Hahambaşılığına geçti. 1960 yılında Kahire'de öldü.
METİN ALKAN
EĞİTİMCİ YAZAR

 



770 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ŞU AHİR ZAMANDA KIYAMET ALAMETLERİ - 31/08/2024
ŞU AHİR ZAMANDA KIYAMET ALAMETLERİ
MUHARREM AYI- AŞURA GÜNÜ ÖNEMİ VE DEĞERİ - 17/07/2024
MUHARREM AYI-AŞURA GÜNÜ ÖNEMİ VE DEĞERİ
DİNİMİZDE KUL HAKLARI - 19/04/2024
DİNİMİZDE KUL HAKLARI
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ - 18/03/2024
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
ORUÇ AYI RAMAZAN'IN ÖNEMİ - 12/03/2024
ORUÇ AYI RAMAZAN'IN ÖNEMİ
İSRA VE Mİ'8AC - 06/02/2024
İSRA VE Mİ'RAC
EBU UBEYDE BİN CERRAH - 21/12/2023
EBU UBEYDİ BİN CERRAH
ORTAASYADA ANADOLUDA BALKANLARDA AVŞAR TÜRKLERİ - 24/11/2023
ORATASYADA ANADOLUDA BALKANLARDA AVŞAR TÜRKÜLERİ
NAMAHREMDEN SAKINMAK - 29/09/2023
NAMAHREMDEN SAKINMAK
 Devamı
LİDER TARIM
 
Aktif Ziyaretçi30
Bugün Toplam267
Toplam Ziyaret6754427